Duygular, bir lüks değildir;
varoluş mücadelesi sırasında uzatılan
karmaşık bir yardım elidir. – Antonio R. Damasio

(Alice Miller’ın Beden Asla Yalan Sözylemez adlı kitabından)

“”Hissetmeleri gerekeni hissetiklerine inanan ve hissetmeyi kendilerine yasakladıkları duyguları hissetmemek için ellerinden geleni yapan bireyler, sonunda hastalanırlar, yani, kabullenemedikleri duyguları çocuklarına yansıtarak onlara ödetirler.” – sayfa 13

“Bir çocuk dünyaya geldiği zaman, ebeveynlerinden en çok ihtiyaç duyduğu şey sevgidir, yani, şefkat, dikkat, ilgi, korunma, dostluk ve iletişim kurma isteğidir. Bunlar sağlandığı takdirde, bedenleri hayatları boyunca bu iyi anlıları taşıyacaktır ve sonra yetişkinler olarak aynı sevgiyi kendi çocuklarına aktarabileceklerdir. Ancak durum böyle değilse, çocuklar hayatları boyunca ilk hayati ihtiyaçlarının tatmin edilmesine dair bir özlemle başbaşa kalacaklardır.” – sayfa 17

“Duygularımızla yaşamayı ve onlarla savaşmamayı bir kez öğrendikten sonra, bedenlerimizde bir tehlikenin tezahürlerini değil, kişisel tarihimizin faydalı hislerini görürüz.” – sayfa 120

“Zoraki sevgi, sevgi değildir. Zoraki sevgi, yalnızca herhangi samimi bir iletişimin olmadığı, aslında var olmayan bir sıcaklık ve samimiyet taklidinin yapıldığı, kini hatta nefreti maskelemek üzere yaratılmış yapmacık bir şefkat ifadesinden ibaret “sahte” bir ilişkiye yol açar. Asla gerçek bir karşılaşmaya yol açamaz.” – sayfa 146

“Bir çocuğu, olduğundan tamamıyla farklı biri olmasını isteyerek nasıl sevebilir ki insan? Ben olduğumdan daha farklı biri olmamı istiyorum hep, Klaus da bunu istiyorsa, o zaman ben kendimi sevemem ve başkalarının beni sevebileceğine inanamam. O zaman kimi seviyorlar ki? Olmadığım beni mi? Sevebilmeleri için değiştirebildikleri insanı mı? Böylesi bir “sevgiyi” elde etmeye uğraşmasam bile. Bundan çok yoruldum.  ” – sayfa 184