Gerçeği göremiyoruz çünkü körüz. Sahte inançlar bizi kör etmiş durumda. Bu nedenle haklı olmaya ihtiyaç duyuyoruz. Başkaları haksız, biz haklıyız. İnandığımız şeylere güven duymaya İhtiyaç duyuyoruz. Ve bu inançlar, bizim acılarımızı yaratıyor. Adeta bir sisin içinde yaşıyoruz ve bu sis burnumuzun ötesini görmemizi engelliyor. Bu sis bir rüya, sizin hayatla ilgili bireysel rüyanız. Bu rüya kim olduğunuzla ilgili inanç ve kavramlarınızdan, kendinizle, başkalarıyla hatta Tanrıyla yaptığınız anlaşmalardan oluşuyor.
Tüm zihniniz sisin ta kendisi. Toltekler buna mitote diyor. Zihniniz binlerce kişinin aynı anda konuştuğu ve kimsenin birbirini anlamadığı bir rüya. İnsan zihninin durumu işte budur: Büyük mitote. Bu büyük mitote yüzünden gerçekte kim olduğunuzu göremiyorsunuz. Hindistan’da buna mitote maya diyorlar.
Bu, illüzyon anlamına geliyor, kişiliğin “ben” sandığı şey.
Kendinizle ve dünyayla ilgili inandığınız her şey, zihninizdeki tüm kavramlar ve programlamalar mitotedir. Gerçekten kim olduğumuzu göremiyoruz; özgür olmadığımızı göremiyoruz.
Bu yüzden insanlar hayata karşı çıkıyor. Yaşamak insanların en büyük korkusu. Ölüm, sahip olduğumuz en büyük korku değildir; en büyük korkumuz yaşamak için risk almaktan korkmamızdır. Gerçekte kim olduğumuzu ifade ederek yaşayabilme riskini almaktan korkuyoruz. Sadece kendimiz olarak yaşamaktan korkuyoruz. Hayatımızı, başka insanların taleplerini, beklentilerini karşılamaya çalışarak yaşamayı öğrendik. Başka insanların bakış açılarına uygun olarak yaşamayı öğrendik. Çünkü kabul edilmemekten, başkası için yeterince iyi olamamaktan korkuyoruz.